Kapadokya’da Gezilecek Yerler Neresi? Detaylı Gezi Rehberi

Kapadokya'da Gezilecek Yerler Neresi? Detaylı Gezi Rehberi

Volkanik kayaların milyonlarca yıl içinde şekillendirdiği Kapadokya, Türkiye’nin en büzüleyici destinasyonlarından biri. Nevşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerinin sınırları içinde uzanan bu eşsiz coğrafya, peribacaları, yeraltı şehirleri ve kaya oyma kiliselerle dünya mirasları listesinde yerini aldı. Her yıl milyonlarca turist, bu mistik bölgede vakit geçirmek için gelir.

Kapadokya’da gezilecek yerler listeniz oldukça uzun tutabilirsiniz çünkü bölge görülecek nokta bakımından gerçekten zengin. Sabah erken saatlerde yapılan balon turları, vadilerdeki yürüyüş rotaları ve tarihi yapılar size farklı deneyimler sunar. Göreme Açık Hava Müzesi’ndeki fresklerin yanı basamağa, Derinkuyu’nun derinliklerine inen merdivenlerde yürürken tarihin sesini duyarsınız. Ürgüp, Avanos, Uçhisar gibi kasabalar ise modern yaşamla geçmişi harmanlayan atmosferleriyle dikkat çeker. İster fotoğraf tutkunları, ister tarih meraklıları, ister macera arayanlar olun, Kapadokya herkese hitap edecek bir şeyler barındırıyor.

Avanos’ta Gezilecek Yerler

Avanos, Nevşehir’e bağlı bir ilçe olarak Kapadokya’nın kuzeyinde yer alıyor. Kızılırmak’ın ortasından geçtiği bu şirin kasaba, binlerce yıllık çömlekçilik geleneğiyle ünlü. Asurlular zamanında Venassa, Hititlerde Zu-Vinessa, Bizans’ta Vanote diye anılan yerleşim, Selçuklu komutanlarından Evranos Bey’in adını aldıktan sonra Osmanlı döneminde bugünkü halini almış. Kapadokya’yı gezerken yol tabelalarında Venassa veya Evranos gibi isimlere rastlarsanız şaşırmayın; bunlar Avanos’un tarihi adları. Ürgüp’ten sadece 15 dakika uzaklıkta olmasına rağmen, harita üzerinde uzak görünebilir ama yol oldukça rahat.

Avanos’u özel kılan en önemli özellik, Anadolu’nun en uzun nehri Kızılırmak’ın tam ortasından geçmesi. Nehrin getirdiği kırmızı kil sayesinde bölge çömlekçilikte adını duyurmuş. Kasabanın her köşesinde atölyeler göreceksiniz; ustalar burada yüzyıllardır süregelen tekniklerle çanak çömlek şekillendiriyor. Birçok atölye ziyaretçilere kapılarını açıyor, hatta çamur başında oturma fırsatı bile sunuyor. Eliniz kirlenebilir ama deneyim gerçekten eğlenceli.

Kızılırmak kıyısındaki eski Avanos evleri, taş dokusuyla dikkat çeker. Dar sokakları yürürken zamanın nasıl yavaşladığını hissedersiniz. Nehir kenarında keyif yapabileceğiniz kafeler ve restoranlar var; akşam vakti burası yerel halkın buluşma noktası haline gelir. Guzeloz Kilisesi, kasabanın tarihi dokusunu yansıtan yapılardan. Ayrıca Avanos çevresinde birkaç yeraltı şehri bulunuyor; bunlar büyük yeraltı kentleri kadar kalabalık olmadığı için daha sakin bir keşif sunabilir. Saç Müzesi de ilginç bir durak; dünyanın en garip müzelerinden biri olarak anılıyor ve içinde binlerce kadının saç tutamı sergileniyor. Avanos’ta geçireceğiniz birkaç saat, Kapadokya gezinizde farklı bir tat bırakacak.

  • Devrent Vadisi
Avanos Devrent Vadisi
Avanos Devrent Vadisi

Devrent Vadisi, Hayal Vadisi olarak da biliniyor ve bu ismi boşuna almamış. Bölgedeki peri bacaları öyle ilginç şekiller almış ki, her birinde farklı bir hayvan veya nesne görebilirsiniz. En ünlüsü tabii ki deve formundaki kaya; Kapadokya tanıtım filmlerinde ve dizilerde sürekli karşınıza çıkar. Bu kadar meşhur olunca, zarar görmemesi için etrafını çitle çevirmişler. Yine de uzaktan da olsa fotoğrafını çekmek mümkün.

Kapadokya‘daki diğer vadilerin de kendine özgü güzellikleri var ama Devrent’i farklı kılan, kayaların hayal gücünüzü harekete geçirmesi. Kimi deve görür, kimi kaplumbağa, kimi balık. Vadiyi gezerken “bu şuna benziyor, bu da buna” diye yorumlar yapmak neredeyse kaçınılmaz hale geliyor. Çocuklar burada özellikle eğleniyor çünkü doğal bir heykel bahçesi gibi.

Devrent’te ayrıca köylülerin getirdiği gerçek develere de rastlayabilirsiniz. Ücret karşılığı deve üstünde poz vererek hatıra fotoğrafı çektirmek isteyenler için güzel bir fırsat. Deve binmek istemezseniz yanında durup birkaç kare çekmek de mümkün. Vadinin girişi ücretsiz, genel olarak kalabalık olmadığı için rahatça dolaşabilirsiniz.

Avanos’tan Devrent Vadisi’ne ulaşım 10-15 dakika kadar sürüyor ama toplu taşıma olmadığı için ya özel araç kullanmanız ya da taksi tutmanız gerekiyor. Kapadokya turlarına katılıyorsanız zaten program dahilinde oluyor genelde. Kendi başınıza geziyorsanız, Göreme veya Ürgüp’ten arabayla geçerken uğramak mantıklı. Vadi büyük değil, yarım saat içinde gezebilirsiniz ama manzara ve fotoğraf için ayırdığınız süre buna göre değişir. Gün batımına yakın giderseniz ışık oyunları kayalara bambaşka bir hava katıyor.

  • Saç Müzesi
Avanos Saç Müzesi
Avanos Saç Müzesi

Saç Müzesi, Guinness tarafından dünyanın en garip müzeleri listesine alınmış durumda ve haklı bir sebepten. Avanos’taki Çömlekçiler Çarşısı’nda, Chez Galip’in çömlek dükkânının bir köşesinde yer alıyor. İçeri girdiğinizde tavanı ve duvarları kaplayan 16 bini aşkın saç tutamı sizi karşılıyor. İlk başta biraz tuhaf gelebilir ama hikayeyi öğrenince başka türlü bakıyorsunuz.

Müzenin kuruluş hikayesi oldukça romantik. Galip Bey’in Fransız sevgilisi ülkesine dönerken, anı olarak saçından bir tutam kesip dükkânın duvarına asmış. Zamanla buraya gelen ziyaretçiler de aynı şeyi yapmaya başlamış. Yıllar içinde dükkân adeta bir saç arşivine dönüşmüş. Bugün hâlâ insanlar gelip saçlarından bir parça bırakıyor; bazıları sadece hatıra için, bazıları da çekilişe katılmak için.

Evet, yanlış duymadınız, burada yılda iki kez çekiliş yapılıyor. Katılmak isteyenler saçlarıyla birlikte iletişim bilgilerini yazdıkları bir kâğıt asıyor. Şanslı çıkanlar, Kapadokya’ya tekrar davet ediliyor ve bir haftalık tatil masrafları karşılanıyor. Kötü bir anlaşma değil, değil mi?

Ancak müzede fotoğraf çekmek yasak. Bunun sebebi biraz üzücü: Geçmişte bazı kişiler fotoğraf bahanesiyle duvarlardaki iletişim bilgilerini alıp insanları rahatsız etmeye başlamış. Şikayetler üzerine Galip Bey’e dava açılmış ve sonuç olarak fotoğraf yasağı gelmiş. Anlaşılır bir karar çünkü herkesin mahremiyeti önemli.

Müze haftanın her günü sabah 08.00’den akşam 19.30’a kadar açık. Giriş ücretsiz, zaten çömlek atölyesiyle iç içe olduğu için gezinirken doğal olarak buraya da bakıyorsunuz. Avanos’a uğradıysanız, birkaç dakikanızı ayırıp bu ilginç yeri görmenizi öneririm. Belki siz de saçınızdan bir tutam bırakır, çekilişte şansınızı denersiniz.

  • Zelve Açık Hava Müzesi
Zelve Açık Hava Müzesi
Zelve Açık Hava Müzesi

Zelve Açık Hava Müzesi, Kapadokya’nın en etkileyici noktalarından biri. Burası sadece doğal güzellikleriyle değil, tarihi ve kültürel birikimiyle de öne çıkıyor. Farklı inançlara sahip iki toplumun yüzyıllar boyunca bir arada yaşadığı bu bölgede, kiliseler ve camiler yan yana inşa edilmiş. Müslümanlar ve Hristiyanlar aynı vadide, aynı dönemde ibadethaneler yapmış ve birbirlerine saygı göstermiş. Bu hoşgörü ortamını görmek, Zelve’yi gezmenin en anlamlı taraflarından biri.

Zelve harabeleri, peri bacalarının en yoğun ve estetik biçimde bulunduğu alanlardan. Kayaların içine oyulmuş evler, kiliseleri, tüneller ve geçitler labirent gibi. Bazı yapılar oldukça iyi korunmuş durumda, bazılarında ise zaman izlerini bırakmış. Yürürken tarihin içinde geziniyor gibi hissediyorsunuz. Vadiyi keşfederken dar geçitlerden, merdiven gibi oyulmuş kayalardan ilerlemek zorunda kalabilirsiniz; bu yüzden rahat ayakkabı şart.

Doğa yürüyüşü yapmayı seviyorsanız, Zelve size harika bir rota sunuyor. Vadi içinde patikalar var ve istediğiniz kadar dolaşabilirsiniz. Eğer yürümek istemezseniz, bölgede düzenlenen safari turlarına katılmak da mümkün. ATV veya jeep turlarıyla vadiyi farklı açılardan görebilirsiniz.

Önemli bir detay: Zelve ve Paşabağı Vadisi aynı biletle geziliyor. Yani bir bilet alıp her iki yeri de ziyaret edebilirsiniz, ekonomik açıdan mantıklı. Müzekart da geçiyor, eğer kartınız varsa kullanabilirsiniz. Müze genelde sabah saatlerinde daha az kalabalık oluyor; erken gitmeniz hem rahat gezmenizi sağlar hem de güneşin sert olmadığı saatlerde fotoğraf çekmek daha keyifli. Zelve, Kapadokya gezinizde mutlaka duraklayacağınız yerlerden biri olmalı. Hem tarih meraklıları hem de doğa tutkunları buradan memnun ayrılıyor.

  • Yeraltı Seramik Müzesi – Güray Müze
Yeraltı Seramik Müzesi – Güray Müze
Yeraltı Seramik Müzesi – Güray Müze

Güray Müze, dünyanın ilk ve tek yeraltı seramik müzesi olma özelliğini taşıyor. Avanos’un seramik ve çömlekçilik geleneğini modern bir yorumla sunuyor. Müze, kaya oyma bir yapı içinde kurulmuş; yani gezinirken hem tarihi dokuyu hem de sanat eserlerini bir arada görme şansınız oluyor. Kapadokya’nın doğal mimarisini müze konseptiyle birleştirmişler ve ortaya gerçekten etkileyici bir mekan çıkmış.

Müzede Türkiye’den yetişmiş, uluslararası arenada tanınan seramik sanatçılarının eserleri sergileniyor. Klasik çanak çömlekten çağdaş seramik heykellere kadar geniş bir yelpaze var. Ayrıca bölgeden çıkarılmış küçük arkeolojik buluntular da koleksiyonun bir parçası. Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait seramik ve çömlek parçalarını inceleyerek Anadolu’nun seramik tarihine dair fikir ediniyorsunuz.

Güray Müze’nin en ilgi çekici yanlarından biri, canlı atölyeler. Müze içinde sanatçıların çalışma alanları var ve onları eser üretirken izleme imkanı buluyorsunuz. Çarkta şekillenen çamurun nasıl bir kaseye, tabağa ya da vazo dönüştüğünü görmek bambaşka bir deneyim. Bazı atölyelerde ziyaretçilere interaktif deneyim de sunuluyor; yani siz de çamurla oynayabilir, kendi küçük çalışmanızı yapabilirsiniz.

Müze modern bir anlayışla tasarlanmış olsa da Kapadokya’nın ruhunu yitirmemiş. Yeraltı mekânının serin havası, sessizliği ve doğal aydınlatması eserleri daha da öne çıkarıyor. Avanos’a geldiyseniz, sadece geleneksel çömlek atölyelerini değil, Güray Müze’yi de mutlaka görmelisiniz. Hem sanat severler hem de tarihe meraklı olanlar için ideal bir durak. Müze genelde kalabalık olmuyor, bu da sakin bir ortamda gezme fırsatı demek.

Çavuşin’de Gezilecek Yerler

  • Çavuşin Eski Cami
Çavuşin Eski Cami
Çavuşin Eski Cami

Çavuşin, Göreme ile Avanos arasında yer alan küçük bir yerleşim. Göreme’ye sadece iki kilometre uzaklıkta olduğu için yolu düşenler genelde buraya da uğruyor. Kapadokya’nın en eski yerleşim yerlerinden biri olarak bilinen Çavuşin, tarihi dokusuyla dikkat çekiyor. Köyün merkezindeki Eski Cami, bu tarihi atmosferin önemli parçalarından.

Çavuşin Eski Cami, Selçuklu döneminin mimarı özelliklerini taşıyan bir yapı. Minaresi tipik Selçuklu tarzında inşa edilmiş ve köyün aktif ibadethane olarak kullanılıyor. Cami, 1958’de bölgede yaşanan büyük bir heyelan sonrası köy boşaltılınca bir süre atıl kalmış. O dönemde birçok ev ve yapıyla birlikte cami de kullanılamaz hale gelmiş. Yıllarca bakımsız kaldıktan sonra 2011’de kapsamlı bir restorasyon geçirmiş ve tekrar ibadete açılmış.

Restorasyon sırasında caminin orijinal mimarisi korunmaya çalışılmış. Taş işçiliği ve minare detayları Selçuklu ustalığını yansıtıyor. İçerisi sade ama huzur verici bir atmosfere sahip. Köylüler camiye düzenli olarak geliyor, bu da yapının sadece turistik bir mekan olmadığını gösteriyor. Cami çevresinde eski Çavuşin’in harabeleri var; kayalara oyulmuş evler ve yapılar görülebilir durumda. Bölge fotoğraf için de ideal çünkü tarihi doku ve doğal peyzaj bir arada.

Çavuşin’i gezerken caminin yanından geçeceksiniz zaten. Kapısı açıksa içeri girip birkaç dakika göz atmak mümkün ama ibadet saatlerinde dikkatli olmakta fayda var. Köy küçük olduğu için yürüyerek kolayca dolaşabilirsiniz. Göreme’den Avanos’a giderken mutlaka bu küçük köye uğrayın derim.

  • Rahipler Vadisi (Paşabağı)
Rahipler Vadisi (Paşabağı)
Rahipler Vadisi (Paşabağı)

Paşabağı ya da Rahipler Vadisi, Kapadokya’nın en ilginç peri bacalarının bulunduğu yerlerden biri. Bizans döneminde münzevi yaşamı seçen rahipler burada tecrit hayatı sürmüş. Vadi, özellikle mantarlı peri bacalarıyla ünlü; bu kayaların bazılarının içinde hâlâ yaşam izleri görülebiliyor. Şapeller, odacıklar ve geçitler, o dönemin insanlarının nasıl bir hayat sürdüğünü gözler önüne seriyor.

Vadideki en önemli yapılardan biri Aziz Simeon adına yapılmış şapel. Aziz Simeon 5. yüzyılda Halep yakınlarında yaşayan bir münzeviymiş. Halk arasında mucizeler yarattığı düşünülünce insanlar ona akın etmeye başlamış. Bu ilgiden kaçmak için bir sütunun üzerine çıkmış ve orada yaşamaya devam etmiş. Sadece kendisine getirilen yiyecek ve içecekleri almak için aşağı inermiş. İşte Paşabağı’ndaki şapel, bu ilginç hayat tarzını benimsemiş rahibin anısına inşa edilmiş.

Peri bacalarının içine oyulmuş kiliseler ve şapeller vadinin her yerinde karşınıza çıkıyor. Bazılarına tırmanarak girmek gerekiyor, bazıları ise doğrudan ulaşılabilir durumda. İçeride fresk kalıntıları ve yaşam alanlarının izlerini görebilirsiniz. Mübadeleye kadar bu bölgede Rum toplumu da yaşamış, bu yüzden vadide Hristiyan kültürünün güçlü izleri var.

Paşabağı’nda dolaşırken dikkatinizi çeken bir diğer nokta peri bacalarının şekli. Çift veya üç başlı mantara benzeyen bu formasyonlar gerçekten büyüleyici. Güneşin açısına göre kayalar farklı tonlar alıyor, bu da fotoğraf çekmek için harika bir ortam yaratıyor.

Önemli bir hatırlatma: Paşabağı ve Zelve Açık Hava Müzesi aynı biletle geziliyor. İki yeri de görmeyi planlıyorsanız, biletinizi saklamayı unutmayın. Paşabağı Çavuşin’e çok yakın, yürüyerek de gidilebilir. Vadi geniş değil ama içinde vakit geçirmeye değer. Sabah erken saatlerde veya akşama doğru giderseniz hem kalabalıktan kaçınır hem de daha güzel ışık yakalar.

  • Güllüdere Vadisi
Güllüdere Vadisi
Güllüdere Vadisi

Güllüdere Vadisi, Kapadokya’da doğa yürüyüşü yapmak isteyenler için en güzel rotalardan biri. Çavuşin Köyü ile Göreme arasında uzanan vadi, kayalara oyulmuş çilehaneler ve kiliselerle dolu. Tarihi dokusu kadar doğal güzellikleriyle de dikkat çekiyor. Vadi içinde yaklaşık 4 kilometre uzunluğunda bir trekking rotası var ve ortalama bir saat sürüyor. Tempo sizin elinizde tabii; fotoğraf molası verirseniz veya yapıları gezinirseniz süre uzayabilir.

Güllüdere Vadisi aslında dört ana bölüme ayrılmış: Güllüdere 1, Güllüdere 2, Kızılçukur ve Meskendir Vadisi. Her birinin kendine has özellikleri var. Çavuşin’den girdiğinizde bu sırayla ilerliyorsunuz; Göreme’den başlarsanız rota ters yönde oluyor. Hangisinden başlarsanız başlayın, manzara harika.

Özellikle Meskendir Vadisi bölümü çok beğeniliyor. Burada kayalara oyulmuş yapılar daha yoğun ve korunmuş durumda. Eski kilise kalıntıları, tüneller ve geçitler vadiyi keşfederken sürekli yeni şeyler buluyorsunuz. Bazı kiliselerin içine girmek mümkün, bazıları ise zaman içinde yıpranmış. Yine de dışarıdan bile bakınca etkileyici.

Vadi boyunca yürürken çevredeki kayaların renk değişimi dikkatinizi çekecek. Özellikle gün batımına yakın saatlerde kayalar pembe ve turuncu tonlar alıyor, bu da “Güllüdere” isminin nereden geldiğini açıklıyor. Sabah erken saatler de güzel ama gün batımı burada gerçekten büyüleyici.

Yürüyüş için rahat ayakkabı şart çünkü zemin yer yer taşlı ve engebeli. Su ve küçük bir atıştırmalık da yanınızda olsun. Vadi içinde gölge alanlar var ama yazın sıcak olabiliyor. Güllüdere’yi gezerken acele etmeyin; her köşe baştaki manzara farklı bir sürpriz sunuyor. Doğa ve tarih bir arada olduğu için hem yürüyüş severler hem de kültür meraklıları buradan memnun ayrılıyor.

  • Kızılçukur Vadisi
Kızılçukur Vadisi
Kızılçukur Vadisi

Kızılçukur Vadisi, Kapadokya’da gün batımı izlemek için en popüler noktalardan biri. Güneş batarken kayaların aldığı kırmızımsı ton, vadiye adını veren özellik. Akşam saatlerinde burası oldukça kalabalık olabiliyor çünkü hem yerli hem yabancı turistler gün batımını kaçırmamak için geliyorlar. Manzara gerçekten hakkını veriyor; fotoğraf çekmek isteyenler için ideal bir yer.

Kızılçukur’daki kiliseler, bölgenin en eski dini yapıları arasında yer alıyor. Kayaların içine oyulmuş bu kiliseler, Bizans döneminden kalma fresk ve mimarı detaylar taşıyor. Bazılarının içine girebiliyorsunuz, bazıları ise güvenlik nedeniyle kapatılmış. Yine de dışarıdan bakıldığında bile tarihin derinliğini hissediyorsunuz.

Eğer Jeep veya ATV safari turlarıyla geliyorsanız, vadiye giriş için ayrıca ücret ödemenize gerek yok. Ancak dikkat: Bu araçlarla sadece seyir terasının olduğu alana kadar çıkabiliyorsunuz. Vadinin içine girmek için ATV, jeep, motosiklet veya at ile giremezsiniz. Sadece yürüyerek veya bisikletle inmeniz mümkün. Patika yollar yer yer dar ve taşlı olduğu için bisiklet kullanmak biraz riskli olabilir; deneyimli değilseniz yürümeyi tercih edin.

Yalnız yürümek istemiyorsanız, rehber eşliğinde tur seçenekleri de mevcut. Rehberler hem güzergahı gösteriyor hem de bölgenin tarihiyle ilgili bilgi veriyor. Kalabalık grup turları yerine küçük gruplarla veya özel turlarla gitmek daha rahat olabilir.

Kızılçukur’a gün batımından önce varmak önemli çünkü güzel bir yer bulmak zorlaşabiliyor. Seyir terasına en az yarım saat önce çıkmanızı öneririm. Güneş batarken kayaların rengi dakika dakika değişiyor; bu geçişi izlemek büyüleyici bir deneyim. Yanınıza su ve hafif bir ceket almayı unutmayın; akşam serinliyor. Kızılçukur, sadece gün batımı için bile Kapadokya’ya gelmeye değer.

  • Çavuşin Kilisesi
Çavuşin Kilisesi
Çavuşin Kilisesi

Çavuşin Kilisesi, bölgenin en önemli dini yapılarından biri olarak biliniyor. Tek nefli ve üç apsisli bir mimariye sahip olan kilise, erken dönem Hıristiyanlık sanatının en iyi örneklerini barındırıyor. Özellikle ikon boyama çalışmaları açısından oldukça değerli; uzmanlar buradaki fresklerin ilk dönem Hıristiyanlığın en kaliteli ikon örnekleri olduğunu söylüyor. Renkler ve detaylar yüzyıllar sonra bile etkileyici durumda.

Kilisenin narteks bölümü maalesef yıkılmış. Zamanla kayalardaki aşınma ve çevresel etkenler yapının bazı kısımlarına zarar vermiş. Yine de ana mekan ve apsisler görülebilir durumda. İçerideki fresk çalışmaları, dönemin dini inanışını ve sanat anlayışını yansıtıyor. Aziz figürleri, İncil sahneleri ve süslemeler duvarlarda hâlâ seçilebiliyor.

Kiliseye giriş yolu biraz zorlu. Kayalara oyulmuş merdiven ve geçitlerden çıkmanız gerekiyor, bu da yaşlılar ve çocuklar için riskli olabilir. Zemin kaygan olabiliyor, tırmanma sırasında dikkatli olmak şart. Sağlam ayakkabı giymenizi ve yavaş ilerlemenizi tavsiye ederim. Eğer denge sorununuz varsa veya yükseklikten rahatsızlık duyuyorsanız, girişi denememeniz daha mantıklı.

Önemli bir not: Ekim 2021 itibariyle kilise ziyarete kapalıymış. Güvenlik nedenleriyle veya restorasyon çalışmaları sebebiyle böyle bir karar alınmış olabilir. Gitmeden önce güncel durumu kontrol etmenizi öneririm. Açık olsa bile giriş ücretli olabilir, bu detayı da öğrenmekte fayda var. Kilise kapalı olsa bile Çavuşin köyü ve çevresindeki diğer yapılar gezmeye değer.

  • Vaftizci Yahya Kilisesi
Vaftizci Yahya Kilisesi
Vaftizci Yahya Kilisesi

Vaftizci Yahya Kilisesi, Çavuşin bölgesinde kilise olduğu açıkça belli olan tek yapı. Dışarıdan bakıldığında kayaya oyulmuş girişi kolayca fark edebiliyorsunuz. Girişin arkasında Vaftizci Yahya’ya adanmış üç nefli bir bazilika yer alıyor. Bu yapı, erken Hristiyan mimarisinin tipik özelliklerini taşıyor ve döneminin önemli dini merkezlerinden biri olmuş.

Bazilikanın içindeki freskler ne yazık ki oldukça kötü durumda. Yüzyıllar boyunca nem, hava koşulları ve insan müdahalesi fresklere ciddi zarar vermiş. Ön cephe de erozyondan dolayı yıkılmış, bu yüzden yapının orijinal halini tam olarak görmek mümkün değil. Yine de ayakta kalan bölümler, kilisenin bir zamanlar ne kadar görkemli olduğuna dair ipuçları veriyor.

Bizans döneminde Vaftizci Yahya Kilisesi, Aziz Hieron’a ait kutsal emanetlerin saklandığı bir yermiş. Bu, kilisenin sadece yerel değil, bölgesel olarak da önemli bir hac noktası olduğunu gösteriyor. O dönemde buraya gelen hacılar, kutsal emanetleri ziyaret etmek ve dua etmek için uzun yollar kat etmiş.

Kiliseyi ziyaret ederken dikkat etmeniz gereken bir konu var: Flaşlı fotoğraf çekmek yasak. Flaş, kalan fresklere ve boyamalara zarar veriyor, bu yüzden koruma amaçlı böyle bir kural konulmuş. Flaşsız çekim yapabilirsiniz ama içerisi karanlık olabileceği için fotoğraflar net çıkmayabilir. Kilise tarihi dokusu ve dini önemiyle Çavuşin’in önemli duraklarından. Göreme ve Paşabağı arasında yürürken buraya uğramak, bölgenin zengin Hristiyan geçmişine tanıklık etmek anlamına geliyor.

Göreme’de Gezilecek Yerler

Göreme, Nevşehir’in merkez ilçesine bağlı bir belde. Ürgüp veya Avanos gibi ilçe statüsünde değil ama Kapadokya deneyiminin kalbi burası diyebiliriz. Milattan sonra 4. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar manastır hayatının yoğun olarak yaşandığı bir yer. O dönemde buraya çekilen keşişler ve rahipler, kayalara oyarak kiliseler, şapeller ve yaşam alanları oluşturmuşlar. Bugün Göreme’yi bu kadar özel kılan da işte bu zengin tarihi miras.

Kapadokya’nın en yoğun kaya otel ve restoran topluluğu Göreme’de. Sabah erken saatlerde pencereden dışarı baktığınızda gökyüzünün renkli balonlarla dolduğunu görmek, burada kalmanın en büyük avantajlarından biri. Göreme, o meşhur sıcak hava balonlarının havalandığı vadilere bakıyor. Balon turuna katılmasanız bile, balkondan veya teras bir kafeden bu manzarayı izlemek bile unutulmaz bir deneyim.

Göreme’nin bir diğer artısı, konum olarak Kapadokya’nın tam ortasında olması. Göreme Açık Hava Müzesi, Uçhisar, Çavuşin, Paşabağı, Zelve gibi önemli noktalara buradan kolayca ulaşabiliyorsunuz. Vadiler yürüyüş mesafesinde, dolmuş veya taksiyle kısa sürede istediğiniz yere gidebiliyorsunuz. Bu merkezi konum, Göreme’yi konaklama için tercih edilen bir üs noktası yapıyor.

Belde küçük ama canlı. Dar sokaklarda gezerken butik oteller, el sanatları dükkânları, kafeler ve restoranlar görüyorsunuz. Akşamları merkezde oturup yemek yemek, yerel şarap tatmak oldukça keyifli. Göreme, Kapadokya’nın turistik nabzının attığı yer ama yine de samimi bir atmosfer koruyor.

  • Aşk Vadisi
Aşk Vadisi
Aşk Vadisi

Aşk Vadisi, Kapadokya’nın panoramik açıdan en keyifli vadilerinden biri. Neden “Aşk Vadisi” diye sorarsanız, burası evlilik tekliflerinin sıkça yapıldığı bir yer olmuş. Romantik atmosferi ve etkileyici manzarasıyla çiftler burayı tercih ediyormuş. Zamanla bu gelenek yaygınlaşmış ve vadi bu ismi almış. Hâlâ da özel anlar için popüler bir durak.

Vadinin en bilinen noktası Aşıklar Tepesi. Burası bir seyir noktası ve manzara gerçekten muhteşem. Araçla vadinin içlerine kadar girmek oldukça zor, yollar bozuk ve dar. Bu yüzden kısa yoldan güzel manzara yakalamak isteyenler Aşıklar Tepesi’ne çıkıyor. Oradan vadinin bütününü görebiliyorsunuz; fotoğraf için ideal. Gün batımında özellikle kalabalık oluyor çünkü güneş batarken kayaların aldığı renkler büyüleyici.

Çevrede düzenlenen ATV veya jeep safari turlarına katılırsanız, genelde Aşk Vadisi de rotada oluyor. Kendiniz gitmek isterseniz yol tarifi şöyle: Aşk Vadisi, Göreme ile Uçhisar arasında yer alıyor. Göreme’den Uçhisar yönüne giderken Bağlıtepe sapağından ayrılıyorsunuz. Özler Art Center’ın önünden geçtikten sonra yol ayrımında sağa, Bağlıdere istikametine sapıyorsunuz. Bir süre sonra yol bozulmaya başlıyor; o noktada aracınızı park edip yürümeye başlamanız gerekiyor.

Vadinin toplam parkuru 4,5-5 kilometre civarında. Normal tempoda yürürseniz yaklaşık bir saat sürüyor. Yol boyunca peribacaları, kayalar ve doğal oluşumlar sizi karşılıyor. Bazı bölümler engebeli olabilir, o yüzden rahat ayakkabı şart. Yanınıza su almayı unutmayın, özellikle yaz aylarında güneş sert olabiliyor. Aşk Vadisi sakin ve kalabalık olmayan bir yer; doğada yürümek ve fotoğraf çekmek isteyenler için harika bir seçenek.

  • Göreme Açık Hava Müzesi
Göreme Açık Hava Müzesi
Göreme Açık Hava Müzesi

Göreme Açık Hava Müzesi, Kapadokya’nın en önemli ve en çok ziyaret edilen noktası. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu alan, Milattan sonra 4. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar süren dönemde manastır eğitiminin başladığı ilk yer olarak kabul ediliyor. O yıllarda bölgeye gelen Hristiyan keşişler ve rahipler, kayaların içine manastır kompleksleri oluşturmuşlar. Bugün gezdiğiniz her köşe, o dönemin dini yaşamına tanıklık ediyor.

Müze, kiliseler, mezarlıklar, şapeller, yemekhaneler, mahzenler ve yaşam alanlarından oluşan devasa bir kompleks. İçinde Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basil Şapeli, Elmalı Kilise, Azize Barbara Şapeli, Azize Katerina Şapeli, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise ziyarete açık. Bunların dışında çökme tehlikesi nedeniyle kapalı tutulan 18 kilise ve 11 yemekhane daha varmış. Yani gördüğünüz alan aslında kompleksin sadece bir kısmı.

Kiliselerin duvarlarındaki freskler muhteşem. İncil sahneleri, azizler, melekler ve İsa’nın hayatından kesitler yüzyıllar sonra bile canlı renklerini koruyor. Ama dikkat: Kiliselerin içinde fotoğraf çekmek yasak. Bu kural fresklerin korunması için konulmuş, o yüzden uymanız gerekiyor. Gözlerinizle izlemek ve hatırlamak zaten daha anlamlı oluyor.

Karanlık Kilise, müzenin en dikkat çekici yapılarından. İçeriye çok az ışık girdiği için freskler inanılmaz iyi durumda kalmış. Ancak bu kiliseyi görmek için ekstra ücret ödemeniz gerekiyor ve müzekart burada geçmiyor. Bunun nedeni ziyaretçi sayısını sınırlamak; daha az insan girmesi, ikonaların zarar görmeden korunmasını sağlıyor. Ekstra ücret vermeye değer mi diye sorarsanız, kesinlikle evet.

Müze haftanın her günü sabah 08.00’den akşam 17.00’ye kadar açık. Ana giriş için müzekart geçiyor. Tüm alanı gezmek yaklaşık iki saat sürüyor ama ayrıntılara bakmak isterseniz biraz daha uzun tutabilirsiniz. Rehber tutmak isteyenler için giriş kısmında seçenekler var; rehberle gezmek, yapıların tarihini ve sanatını anlamak açısından faydalı. Göreme merkezine çok yakın, yürüyerek kolayca gidebilirsiniz. Kapadokya’ya gelip Açık Hava Müzesi’ni görmeden dönmek olmaz; burası bölgenin kalbi gibi bir yer.

Uçhisar’da Gezilecek Yerler

Uçhisar, tıpkı Göreme gibi Nevşehir’in merkez ilçesine bağlı bir belde. Göreme’ye sadece birkaç kilometre uzaklıkta yer alıyor; yani iki bölge neredeyse komşu sayılır. Uçhisar’ı özel kılan en önemli özellik, bölgenin simgesi haline gelmiş devasa Uçhisar Kalesi. Kapadokya’nın en yüksek noktası olan bu kale, kilometrelerce uzaktan bile görülebiliyor.

Uçhisar, Göreme’ye göre biraz daha sakin ve az kalabalık bir atmosfere sahip. Dar taş sokakları, butik otelleri ve teras restoranlarıyla huzurlu bir yerleşim. Burası konaklama için de tercih ediliyor çünkü hem merkezi bir konumda hem de Göreme’nin yoğunluğundan biraz uzak. Sabah kahvaltınızı yaparken Güvercinlik Vadisi’ne bakan bir terasta oturmak, Kapadokya’nın en keyifli anlarından biri olabilir.

Bölge tarih boyunca stratejik bir nokta olmuş. Yüksekliği sayesinde çevreyi gözetlemek için ideal bir yermiş; bu yüzden kalenin askeri ve savunma amaçlı kullanıldığı biliniyor. Bugün ise Uçhisar, hem tarihi dokusuyla hem de doğal güzellikleriyle ziyaretçileri çekiyor. Kapadokya turlarının çoğu Uçhisar’ı rotaya dahil ediyor çünkü burası hem ulaşımı kolay hem de görülecek şeyleri bol bir yer. Göreme’den Uçhisar’a dolmuşla veya yürüyerek bile gidebilirsiniz; mesafe o kadar yakın.

  • Uçhisar Kalesi
Uçhisar Kalesi
Uçhisar Kalesi

Uçhisar Kalesi, Kapadokya’nın en yüksek noktası ve bölgenin simgesi. Bölgenin her yerinden görülebilen bu devasa peribacası, doğal bir kayaya oyularak kaleye dönüştürülmüş. Kalenin tepesine çıktığınızda 360 derece panoramik bir manzara sizi karşılıyor. Göreme Vadisi, çevredeki peribacaları, Erciyes Dağı ve Kapadokya’nın eşsiz coğrafyası gözlerinizin önünde uzanıyor. Bu manzara için yukarı tırmanmaya değer.

Kaleye çıkarken dar geçitler, merdivenler ve oyulmuş odalar görüyorsunuz. İçeride birçok kat var ve her kata çıktıkça manzara değişiyor. En üst kata ulaştığınızda ise nefes kesici bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Yükseklikten rahatsızlık duyanlar için biraz zorlu olabilir ama dikkatli çıkarsanız sorun olmaz. Merdivenlerde korkuluklar var ama yine de dikkatli olmanızda fayda var.

Uçhisar Kalesi, gün batımı izlemek için Kapadokya’daki en efsane noktalardan biri. Güneş batarken kayaların aldığı tonlar ve ışık oyunları büyüleyici. Eğer sabah balon turları varsa, kaleden balonların vadilerin üzerinde süzüldüğünü izlemek mümkün. Sabah erken saatte çıkıp balonları seyretmek de farklı bir deneyim sunuyor. Ancak gün batımı anı özellikle kalabalık olabiliyor, erken gitmeniz iyi bir yer bulmanız açısından mantıklı.

Kaleye giriş ücretli ve dikkat: müzekart burada geçerli değil. Ayrı bir bilet almanız gerekiyor. Açılış saatleri genelde sabah 08.00 civarı, akşam güneş batımına yakın kapanıyor. Özellikle yaz aylarında son giriş saatlerini kontrol etmekte fayda var. Uçhisar merkezine çok yakın, kasabadan yürüyerek kolayca ulaşabilirsiniz. Kalenin etrafında kafeler ve restoranlar var; çıktıktan sonra oturup bir şeyler içebilirsiniz. Uçhisar Kalesi, Kapadokya gezinizde mutlaka görmek isteyeceğiniz yerlerden biri.

  • Güvercinlik Vadisi
Güvercinlik Vadisi
Güvercinlik Vadisi

Güvercinlik Vadisi, adını bölgede yaşayan insanların kayalara oydukları güvercin yuvalarından alıyor. Güvercinler o dönemde çok önemliymiş; hem posta taşımacılığında kullanılıyor hem de gübrelerinden tarım için faydalanılıyormuş. Bu yüzden kayalara yüzlerce yuva oyulmuş ve güvercinler burada barındırılmış. Bugün hâlâ vadinin duvarlarında bu yuvaların izlerini görebilirsiniz. Güvercinler de hâlâ burada yaşıyor; şanslıysanız uçarken görme şansınız var.

Güvercinlik Vadisi, Uçhisar Kalesi ile Göreme arasında uzanıyor. Vadi, doğa yürüyüşleri için harika bir rota sunuyor. Trekking, vadi bisikleti, vadi koşusu gibi aktiviteler burada oldukça popüler. Hatta yoga seansları düzenleyenler bile oluyor; vadinin huzurlu atmosferi meditasyon ve yoga için ideal bir ortam yaratıyor. Yürüyüş güzergahı iyi işaretlenmiş, patikalar belirgin. Ortalama 4-5 kilometre uzunluğunda bir parkur var ve rahat tempoda iki saat kadar sürüyor.

Diğer vadilerde olduğu gibi burada da ATV veya jeep safari turlarıyla içeri giremiyorsunuz. Bu turlar genelde vadinin kenarındaki seyir noktalarına çıkıyor ve oradan panoramik görüntü sunuyor. Vadinin içine girmenin tek yolu yürümek. Aslında bu da vadinin doğal dokusunu koruması açısından iyi bir şey; araç trafiği olmayınca daha sakin ve bozulmamış kalıyor.

Vadinin girişleri hem Uçhisar hem de Göreme tarafında mevcut. Hangisinden başlarsanız başlayın, güzergah boyunca peribacaları, kayalara oyulmuş güvercin yuvaları ve doğal formasyonlar görüyorsunuz. Özellikle bahar ve sonbahar aylarında vadi çok güzel; bitki örtüsü canlı oluyor ve hava ne çok sıcak ne de soğuk. Yaz aylarında erkenden çıkmanız daha rahat olur çünkü öğleden sonra güneş sert olabiliyor. Yanınıza su, şapka ve güneş kremi almayı unutmayın. Güvercinlik Vadisi, hem doğa hem aktivite arayanlar için mükemmel bir durak.

Ürgüp’te Gezilecek Yerler

  • Temenni Tepesi
Temenni Tepesi
Temenni Tepesi

Ürgüp, Kapadokya’nın tarihsel ve doğal güzelliklerini dünyaya tanıtan ilk yerleşimlerden. Bölgenin turizm açısından keşfedilmesinde Ürgüp’ün büyük rolü var. Şehrin en yüksek noktası olan Temenni Tepesi, Ürgüp’ün her yerinden görülebilen bir konumda. Tepeden Erciyes Dağı’nı da net bir şekilde görebiliyorsunuz; manzara gerçekten etkileyici. Gün batımında buraya çıkmak, şehrin ışıkları açılırken Kapadokya’yı farklı bir açıdan görmek anlamına geliyor.

Temenni Tepesi’nde iki kümbet var. Tepeye girişte sağda kalan kümbet bir türbe olarak kullanılıyor. İnsanlar buraya dilek dilemek için bez bağlarlarmış; bu gelenek zamanla yaygınlaşmış ve tepe “Temenni” adını almış. Ziyaret ettiğinizde duvarlara ve dallara bağlanmış renkli bezleri göreceksiniz. Tepede ayrıca Selçuklu sultanlarından 3. Alaeddin Keykubat’a ait olduğu söylenen bir mezar da bulunuyor.

Tepedeki diğer kümbet ise Tahsin Ağa Halk Kütüphanesi. Kütüphane artık ilçe merkezine taşınmış olsa da bu tarihi binada hâlâ bazı eserler sergileniyor ve küçük bir okuma alanı mevcut. Buraya çıktıysanız mutlaka uğrayın, içeride çay içip kitapları karıştırmadan inmemelisiniz. Kütüphanenin kurucusu Mustafa Güzelgöz, Ürgüp doğumlu bir eğitimci ve kütüphaneci. Türkiye’nin ilk gezici kütüphane hizmetini kurmuş; bu öncü çalışması nedeniyle ABD Başkanı Kennedy tarafından ödüllendirilmiş ve 1969’da Amsterdam’da yılın kütüphanecisi seçilmiş.

Kütüphanenin içinde el yazması kitaplar ve eski basımlar var. Ortam küçük ama çok samimi; kitapların arasında kaybolup sessizlikte vakit geçirebilirsiniz. Manzara eşliğinde bir çay içmek, okuduğunuz kitaplara göz atmak ayrı bir huzur veriyor. Temenni Tepesi Ürgüp merkezine çok yakın, yürüyerek rahatlıkla çıkabilirsiniz. Tepenin girişi ücretsiz, her zaman açık. Ürgüp’e uğradıysanız bu tepeyi mutlaka ziyaret edin; hem manzara hem kültür bir arada.

  • Asmalı Konak
Asmalı Konak
Asmalı Konak

Asmalı Konak, 2000’li yılların başında yayınlanan ünlü diziyle meşhur olmuş bir yapı. Dizi döneminde büyük ilgi görmüş ve yayınlandıktan sonra ziyaretçi akınına uğramış. Hâlâ da nostaljik bir merak veya dizi tutkusuyla buraya gelenler oluyor. Yaklaşık 200 yıllık Rum mimarisine sahip olan konak, Ürgüp’ün tarihi dokusunu yansıtan yapılardan biri.

Ancak beklentilerinizi yüksek tutmamanızda fayda var. Konağın içinde gezebileceğiniz alan oldukça sınırlı; odaların çoğu kilitli durumda. Açık olan bir iki odada da çok fazla eşya veya sergi yok. Yani içeride göreceğiniz şeyler maalesef kısıtlı. Sadece yapının kendisini görmüş oluyorsunuz ama başka pek bir deneyim sunmuyor. Üstelik konak bakımsızlıktan dolayı oldukça kötü durumda; yıpranmış duvarlar, solmuş boyalar ve bakıma muhtaç bölümler dikkat çekiyor.

Eğer Türkiye’nin farklı yerlerinde geleneksel konaklar gördüyseniz, Asmalı Konak size çok özel gelmeyebilir. Hatta birçok tarihi konak Asmalı’dan çok daha iyi restore edilmiş ve zengin eşyalarla donatılmış durumda. Bu yüzden sadece Asmalı Konak için Ürgüp’e gelecekler hayal kırıklığına uğrayabilir. Ama zaten Ürgüp’teyseniz ve çok zamanınız varsa, diziyi sevdiyseniz veya merak ediyorsanız uğrayabilirsiniz. Binaya dışarıdan bakmak bile bir anı olabilir.

Konak Ürgüp merkezinde, ulaşımı kolay. Giriş ücretsiz ama içeride fazla bir şey göremeyeceğinizi bilerek girin. On-onbeş dakika içinde çıkarsınız zaten. Bizden tavsiye: Zamanınız kısıtlıysa ve listeyi daraltmanız gerekiyorsa Asmalı Konak’ı atlayıp diğer noktalara öncelik vermeniz daha mantıklı olabilir.

  • Gomeda Vadisi
Gomeda Vadisi
Gomeda Vadisi

Gomeda Vadisi, Güvercinlik veya Kızılçukur kadar ünlü olmasa da keşfedilmeyi bekleyen saklı güzelliklerden biri. Yaklaşık 6 kilometre uzunluğunda bir alana yayılıyor ve devamında Üzengi Vadisi geliyor. Bu vadinin en dikkat çekici özelliği, kayalara oyulmuş devasa güvercinlikler. Dışarıdan bakıldığında sanki bir kale ya da birkaç katlı apartman gibi görünüyorlar. Bu güvercinlikler hem mimari açıdan etkileyici hem de bölgenin tarihine dair ipuçları veriyor.

Roma İmparatorluğu döneminde Gomeda Vadisi oldukça canlı bir yerleşim yeriymiş. Yaklaşık 600 ev, 2 kilise, 2 nekropol ve bir yeraltı şehri burada bulunuyormuş. Yani vadi sadece doğal bir oluşum değil, aynı zamanda binlerce yıllık insan yaşamının izlerini taşıyor. Yürürken kayalara oyulmuş evlerin, mezarların ve kiliselerin kalıntılarını görebiliyorsunuz. Bazı bölümlerde yeraltı şehrine inen girişler de mevcut ama bunlar genelde kapalı veya riskli olabiliyor.

Gomeda Vadisi’ne ulaşmak için Ürgüp’e bağlı Mustafapaşa kasabasından giriş yapabilirsiniz. Mustafapaşa, Cumhuriyet Meydanı’ndan vadiye giden yol başlıyor. Kasaba zaten kendi başına görülmeye değer; eski Rum evleri, taş sokakları ve sessiz atmosferiyle çok sevimli bir yer. Gomeda’ya gitmeden önce Mustafapaşa’da biraz dolaşmak, belki bir kahve içmek keyifli olabilir. Vadiye çıkan bir diğer yol da Ayvalı Köyü içinden geçiyor. Hangi rotayı seçerseniz seçin, yol boyunca güzel manzaralar sizi bekliyor.

Vadi kalabalık olmadığı için doğayla baş başa kalmak isteyenler için ideal. Yürüyüş rotası net işaretlenmemiş olabilir, bu yüzden harita veya GPS kullanmanız faydalı. Zorlu bir parkur değil ama rahat ayakkabı ve su şart. Gomeda, turistik yoğunluktan uzak, sakin bir keşif sunuyor. Kapadokya’nın popüler yerlerini gördükten sonra farklı bir deneyim isteyenler için harika bir seçenek.

  • Üç Güzeller
Üç Güzeller
Üç Güzeller

Üç Güzeller, Kapadokya’nın simgesi haline gelmiş üç peribacasına verilen isim. Klasik şapkalı peribacası formunun en güzel örneklerini burada görüyorsunuz. Kapadokya’ya gelen turistlerin çoğu bu üçlünün önünde fotoğraf çektiriyor; yani Kapadokya kartpostallarının vazgeçilmez konusu burası. Yan yana duran üç peribacası, doğanın milyonlarca yıl içinde şekillendirdiği muhteşem bir sanat eseri gibi.

Üç Güzeller’in ayrıca güzel bir efsanesi var. Rivayete göre Kapadokya Kralı’nın bir kızı varmış ve bu prenses bölgede yaşayan bir çobana aşık olmuş. Kral, kızının bir çobanla evlenmesine izin vermemiş ama prenses yine de sevdiğiyle evlenmiş. Çiftin bir çocukları olmuş ancak Kral, torunu olmasına rağmen kızını affetmemiş. Öfkesinden ailenin peşine asker göndermiş. Tam öldürülecekleri sırada prenses Allah’a yalvarmış ve ailesini bu durumdan kurtarması için dua etmiş. O anda üçü de taşa dönüşmüş. İnanışa göre en öndeki peribacası çoban, ortadaki çocuk, en arkadaki ise prensesi temsil ediyormuş. Romantik ve acıklı bir hikaye; ziyaretçiler bu hikayeyi duyunca peribacalarına farklı gözle bakmaya başlıyor.

Üç Güzeller’i görmek için Kızılçukur Vadisi’nden Ürgüp yönüne doğru gitmeniz gerekiyor. Yol üzerinde bir seyir terası var ve oradan rahatça görebiliyorsunuz. Birçok noktadan da görülebiliyor aslında ama en net ve yakın görüntüyü bu terastan yakalıyorsunuz. Kısa bir mola verip fotoğraf çekmek için ideal bir durak. Gün batımı veya gündüz saatlerinde farklı ışıklar altında görmek bambaşka hisler veriyor.

Seyir terasına ulaşım kolay, arabayla geliyorsanız park edip birkaç dakika bakabilirsiniz. Tur otobüsleri de genelde burada duruyor. Ürgüp merkezine yakın olduğu için kendiniz giderken de kolayca uğrayabilirsiniz. Üç Güzeller, Kapadokya’nın ikonik noktalarından; görmeden dönmek eksiklik olur.

  • Ortahisar Kalesi
Ortahisar Kalesi
Ortahisar Kalesi

Ortahisar Kalesi, Kapadokya bölgesinin en büyük peribacası olma özelliğini taşıyor. Adeta Kapadokya’nın bacası gibi Ortahisar kasabasının ortasında tüm heybeti ile yükseliyor. Kilometrelerce uzaktan bile görülebilen bu devasa kaya kütlesi, hem doğal bir oluşum hem de insan eliyle şekillendirilmiş tarihi bir yapı. İçine oyulmuş odalar, geçitler ve merdivenler yüzyıllar boyunca farklı medeniyetler tarafından kullanılmış.

Ortahisar Kalesi’nin insan eliyle şekillendirilmesi Etiler dönemine kadar uzanıyor. İlk başta korunma amaçlı oyulmaya başlanmış; yüksekliği sayesinde çevreyi gözetlemek ve saldırılara karşı savunma yapmak için ideal bir noktaymış. Zamanla güçlü bir kale işlevi görmeye başlamış ve Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde sığınak olarak kullanılmış. Her medeniyet kaleye bir şeyler eklemiş, odalar açmış, geçitler oymuş. Bugün içinde dolaşırken farklı dönemlere ait izleri görebiliyorsunuz.

Kalenin tepesine çıktığınızda panoramik bir manzara sizi karşılıyor. Ürgüp, Avanos, Göreme ve çevredeki vadileri kuşbakışı görebiliyorsunuz. Erciyes Dağı da uzakta beliriyor. Manzara gerçekten nefes kesici; fotoğraf çekmek isteyenler için harika bir nokta. Gün batımında buraya çıkmak ayrı bir güzel ama her saat diliminde manzara etkileyici.

Kaleye çıkarken dar ve dik merdivenleri kullanıyorsunuz. Bazı bölümler biraz zorlu olabilir, özellikle yükseklikten rahatsızlık duyanlar için. Ancak dikkatli çıkarsanız ve acele etmezseniz sorun olmaz. Merdivenler ahşap veya taştan, yer yer aşınmış olabilir. Rahat ayakkabı giymeniz şart. Kalenin içinde aydınlatma sınırlı, bazı bölümler oldukça karanlık olabiliyor.

Ortahisar Kalesi’ne giriş ücretli ve dikkat: müzekart burada geçmiyor. Ayrı bir bilet almanız gerekiyor. Kale Ortahisar kasabasının tam merkezinde, ulaşım çok kolay. Ürgüp’ten sadece birkaç kilometre uzaklıkta. Ortahisar ayrıca sessiz ve otantik bir kasaba; kaleden indikten sonra dar sokaklarında yürüyüp yerel kafelerde oturmak keyifli. Ortahisar Kalesi, Kapadokya’nın en etkileyici yapılarından biri; mutlaka görülmesi gereken yerlerden.

Kapadokya Yeraltı Şehirleri

Kapadokya’nın yeraltı şehirleri, bölgenin en büyüleyici özelliklerinden biri. Binlerce yıl boyunca bölgede yaşayan insanlar, sürekli akın ve yağmalardan korunmak için yerin altına sığınacak alanlar kazımışlar. Çözümü köylerinin altına ikinci bir köy, hatta şehir inşa etmekte bulmuşlar. Hititlerden (MÖ 1650-1200) Bizanslılara kadar buraya gelen tüm medeniyetler bu sistemi sürdürmüş ve geliştirmiş. Her evin içinden yerin altına iniş varmış; tehlike anında aileler hızlıca aşağı inebiliyormuş.

Zamanla bu yeraltı köyleri birbirine tünellerle bağlanmış ve devasa yeraltı şehirlerine dönüşmüşler. Bugün 36 tanesi gün yüzüne çıkarılmış durumda ama arkeologlar yerin altında 150-200 civarında yeraltı şehri olduğunu tahmin ediyorlar. Yani keşfedilmeyi bekleyen daha pek çok yeraltı yerleşimi var.

Bu şehirlerin en etkileyici yanı, çok sofistike bir şehir planlamasına sahip olmaları. İçlerinde havalandırma sistemleri, su kuyuları, sulama kanalları, ısınma alanları ve kanalizasyon sistemleri var. Sadece barınma değil, yaşam sürdürme amacıyla tasarlanmışlar. Kiliseler, şapeller, yemekhaneler, mutfaklar, ahırlar, mahzenler hatta akıl hastanesi gibi kamu kurumları bile bulunuyor. İnsanlar burada aylarca kalabiliyormuş; dışarıda tehlike sona erene kadar.

Kapadokya’da en az 150 yeraltı şehri olduğu biliniyor ama bunlardan sadece birkaçı ziyarete açık. Güvenlik nedenleriyle veya henüz restorasyon yapılmadığı için çoğu kapalı tutuluyor. Açık olanlar bile etkileyici bir deneyim sunuyor; dar geçitler, alçak tavanlar ve labirent gibi koridorlar sizi yüzyıllar öncesine götürüyor. Aşağıda en önemli ve ziyaret edilebilir yeraltı şehirlerini listeledik.

  • Derinkuyu Yeraltı Şehri
Derinkuyu Yeraltı Şehri
Derinkuyu Yeraltı Şehri

Derinkuyu Yeraltı Şehri, Kapadokya’nın en popüler ve en büyük yeraltı şehirlerinden biri. Yerin sekiz kat altına inen bu devasa yapı, zamanında aynı anda 50.000 kişinin yaşayabildiği tahmin ediliyor. Yerleşik yaşamın Asurlar dönemine kadar dayandığı düşünülüyor; yani burada binlerce yıllık bir tarih var. İçinde dolaşırken insanların nasıl bu kadar karmaşık bir yapıyı oluşturduğuna hayret ediyorsunuz.

Derinkuyu, diğer yeraltı şehirlerinden farklı olarak misyonerler okulu, günah çıkartma yeri ve vaftiz havuzu gibi dini yapılar barındırıyor. Bu, şehrin sadece sığınak değil, aynı zamanda aktif bir yaşam merkezi olduğunu gösteriyor. Hristiyan cemaatleri burada eğitim almış, ibadet etmiş ve topluluk hayatı sürdürmüş. İçeride kiliseler, şapeller ve dini semboller görebiliyorsunuz.

Derinkuyu ismini, içindeki derin kuyulardan alıyor. Bu kuyular yerin 60 metre aşağısına kadar iniyor ve doğal bir havalandırma sistemi görevi görüyor. Temiz hava bu kuyular sayesinde tüm katlara ulaşıyormuş; bu da insanların aylarca burada kalabilmesini sağlamış. Su kaynakları da bu kuyulardan temin ediliyormuş. Sistemin mühendisliği gerçekten etkileyici.

Derinkuyu’nun altında 400-500 civarında başka yeraltı şehri daha olduğu ve bunlara ait 600 civarında iniş-çıkış kapısı bulunduğu söyleniyor. Bu kapıların bazıları hâlâ oturulan evlerin içinde yer alıyor ve yerel halk yeraltı şehrinin bazı bölümlerini depo olarak kullanıyor. Yani yeraltı şehri sadece turistik bir alan değil, günlük yaşamın da bir parçası olmaya devam ediyor.

Derinkuyu Yeraltı Şehri, Nevşehir merkeze 30 kilometre uzaklıktaki Derinkuyu ilçesinde bulunuyor. Ulaşım kolay, dolmuş veya özel araçla gidebilirsiniz. Şehir içinde rehberlik hizmeti sunuluyor ama rehberler genelde köy halkından; profesyonel turist rehberi değiller. Yine de yerel bilgileri paylaşıyorlar, sorularınızı cevaplayabiliyorlar. Müzekart ile ücretsiz gezebiliyorsunuz, bu da bir avantaj.

İçeride dar geçitler, alçak tavanlar ve dik merdivenler var. Kapalı alandan rahatsız olanlar veya klostrofobi sorunu olanlar için zor olabilir. Havalandırma iyi olsa da bazı bölümler nemli ve serin. Yanınıza hafif bir ceket almanız iyi olur. Derinkuyu, Kapadokya’nın en etkileyici yeraltı şehri; görmeden dönmemeli.

  • Özkonak Yeraltı Şehri
Özkonak Yeraltı Şehri
Özkonak Yeraltı Şehri

Özkonak Yeraltı Şehri, Avanos’a 14 kilometre mesafede bulunan ve dört katı ziyarete açık olan bir yeraltı yerleşimi. Kaymaklı ve Derinkuyu kadar ünlü olmasa da kendine özgü özellikleriyle dikkat çekiyor. İçinde Hititler’e ait kartal heykeli bulunması nedeniyle, şehrin temelinin Hititler tarafından atıldığı düşünülüyor. Yani burası en az 3000-4000 yıllık bir geçmişe sahip.

Özkonak’ı diğer yeraltı şehirlerinden ayıran en önemli özellik, farklı katlar arasında haberleşmeyi sağlayan uzun delikler. Bu delikler bir tür iletişim tüneli görevi görüyormuş; üst katlardakiler alt katlara seslerini ulaştırabiliyormuş. Böylece şehrin farklı bölümleri arasında koordinasyon sağlanıyormuş. Bir tehlike anında herkes durumdan haberdar olabiliyormuş. Oldukça pratik bir çözüm.

Bir diğer ilginç fark, sürgü taşından sonra tünel üzerinde bulunan delikler. Bunlar savunma amaçlı kullanılıyormuş. Düşman tünelden içeri girmeye çalıştığında, bu deliklerden kızgın yağ veya sıvı dökebiliyorlarmış. Yani sadece kapıyı kapatıp saklanmıyorlar, aktif bir savunma mekanizması oluşturmuşlar. Yeraltı şehrinin tasarımında askeri stratejiler açıkça görülüyor.

Özkonak’ın bir başka özelliği de taş kapılarının yapılış şekli. Kapadokya’daki diğer yeraltı şehirlerinin taş kapıları dışarıda yapılıp içeri sokulmuş durumda. Ancak Özkonak’taki taş kapılar doğrudan içeride işlenmiş. Bu da mühendislik açısından farklı bir yaklaşım gösteriyor. Kapılar yuvarlak ve ağır; düşmanın içeri girmesini engellemek için tasarlanmış.

Özkonak Yeraltı Şehri’ne giriş ücretli ve müzekart geçiyor. Avanos’tan ulaşım kolay, dolmuş veya özel araçla gidebilirsiniz. Derinkuyu ve Kaymaklı kadar kalabalık olmuyor, bu da daha sakin bir gezinti imkanı sunuyor. İçeride dar geçitler ve alçak tavanlar var ama genel olarak iyi aydınlatılmış. Kapadokya’nın farklı yeraltı şehirlerini görmek isteyenler için Özkonak güzel bir alternatif.

  • Mazı Yeraltı Şehri
Mazı Yeraltı Şehri
Mazı Yeraltı Şehri

Mazı Yeraltı Şehri, Ürgüp’e 18 kilometre mesafede bulunan ve sekiz kata sahip bir yeraltı yerleşimi. Yaklaşık 6000 kişilik kapasitesi olduğu tahmin ediliyor. Antik adı Mataza olan bu yeraltı şehrinin farklı yerlerde dört ayrı girişi bulunuyor. Bu çoklu giriş sistemi, hem güvenlik hem de farklı bölgelerden hızlı erişim açısından avantaj sağlıyormuş.

Mazı’yı diğer yeraltı şehirlerinden ayıran en önemli özellik, içinde gösterişli bir kilisenin bulunması. Bu kilise, yeraltı şehirlerinde görülen kiliselerden daha büyük ve daha detaylı işlenmiş. Duvarlarında izler ve mimari detaylar hâlâ görülebilir durumda. Şehrin dini yaşamın merkezi olduğunu gösteren güçlü bir yapı.

Yeraltı şehrinin çatı kısmında mezarlar bulunuyor. Bunlar nekropol alanı olarak kullanılmış; yani şehrin sakinleri ölülerini burada defnediyormuş. Mezarları görmek isterseniz, girişteki görevliye söylemeniz yeterli. Size nereden çıkmanız gerektiğini tarif ediyorlar ve çatıya ulaşabiliyorsunuz. Mezarlık alanı açık havada, yeraltı şehrinin üstünde yer alıyor.

Mazı Yeraltı Şehri’ne giriş müzekart ile ücretsiz. Ayrıca müzede görevli personeller isterseniz size ücretsiz rehberlik hizmeti de sunuyorlar. Profesyonel turist rehberi değiller ama yerel bilgileri paylaşıyorlar ve soruları cevaplayabiliyorlar. Bu, özellikle yeraltı şehirlerini ilk kez gezenlere yardımcı oluyor.

Mazı, Derinkuyu ve Kaymaklı kadar ünlü olmadığı için genelde daha az kalabalık oluyor. Sakin bir ortamda gezmek isteyenler için ideal. İçeride dar geçitler, alçak tavanlar ve merdivenler var; rahat ayakkabı giymeniz önemli. Aydınlatma iyi durumda, nemli ve serin bir ortam var. Ürgüp’ten ulaşım kolay, taksi veya özel araçla gidebilirsiniz. Mazı, Kapadokya’nın gizli kalmış yeraltı şehirlerinden biri; keşfetmeye değer.

  • Kaymaklı Yeraltı Şehri
Kaymaklı Yeraltı Şehri
Kaymaklı Yeraltı Şehri

Kaymaklı Yeraltı Şehri, Nevşehir’e 20 kilometre mesafedeki Kaymaklı Kasabası’nda bulunuyor. Derinkuyu’nun yarısı kadar büyüklükte olsa da Kapadokya’nın en önemli yeraltı şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor. Yaklaşık 5000 kişilik kapasitesi var ve tarihinin Frigler dönemine dayandığı tahmin ediliyor. Yani burada en az 2800 yıllık bir geçmiş söz konusu.

Kaymaklı sekiz katlı bir yapıya sahip ama sadece dört katı ziyarete açık. Diğer katlar ya güvenlik nedeniyle ya da restorasyon eksikliğinden dolayı kapalı tutuluyor. Yine de açık olan dört kat bile yeraltı yaşamına dair çok şey anlatıyor. İlk kat, yani en üstteki bölüm, erken döneme ait ve orijinal yapının en eski kısmı. Aşağı indikçe sonradan eklenen bölümleri görüyorsunuz.

Kaymaklı’nın içinde yaşam alanları, mutfaklar, yemekhaneler, mahzenler, ahırlar ve kiliseler bulunuyor. Havalandırma bacaları, su kuyuları ve yuvarlak taş kapılar sistemi oldukça gelişmiş. Özellikle taş kapılar dikkat çekici; düşman saldırısı anında bu kapılar kapatılıyor ve içeriden kilitleniyormuş. Kapılar o kadar ağır ki dışarıdan açmak neredeyse imkansız.

Kaymaklı’nın bir diğer özelliği, Derinkuyu ile yeraltı tünelleriyle bağlı olması. Yani iki yeraltı şehri arasında gizli bir geçiş varmış. Bu tünel 9 kilometre uzunluğundaymış ama bugün ziyarete kapalı. Yine de bu bağlantı, bölgedeki yeraltı şehirlerinin ne kadar kapsamlı bir ağ oluşturduğunu gösteriyor.

Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne giriş ücretli ve müzekart geçiyor. Nevşehir’den dolmuş veya özel araçla kolayca ulaşabilirsiniz. İçeride dar geçitler, alçak tavanlar ve dik merdivenler var. Kapalı alanlardan rahatsız olanlar için zorlayıcı olabilir ama genel olarak iyi aydınlatılmış. Yaz aylarında bile içerisi serin oluyor, hafif bir ceket almanız iyi olur. Kaymaklı, Derinkuyu kadar kalabalık olmadığı için biraz daha rahat gezilebiliyor. Kapadokya’nın yeraltı şehirlerini deneyimlemek isteyenler için harika bir durak.

  • Tatlarin Yeraltı Şehri
Tatlarin Yeraltı Şehri
Tatlarin Yeraltı Şehri

Tatlarin Yeraltı Şehri, Nevşehir’in Acıgöl ilçesine 10 kilometre mesafede yer alıyor. İki katı ziyarete açık olan bu yeraltı şehri, diğerlerinden bazı ilginç özellikleriyle ayrılıyor. En dikkat çekici farkı, tuvaletlere sahip olması. Diğer yeraltı şehirlerinde tuvalet sistemleri ya yok ya da çok basit düzeydeyken, Tatlarin’de daha gelişmiş bir hijyen sistemi kurulmuş. Bu da burada uzun süreli yaşamın daha organize olduğunu gösteriyor.

Tatlarin’in bir diğer özelliği, diğer yeraltı şehirlerine göre daha geniş olması. İçinde birden fazla kilise bulunuyor ve büyük kiler alanları var. Bu özellikler, buranın sadece sığınak değil, bir manastır kompleksi olabileceğine işaret ediyor. Keşişler ve rahipler burada toplu yaşam sürdürmüş, ibadet etmiş ve manastır faaliyetlerini yürütmüş olabilir. Geniş alanlar, topluluk yaşamı için uygun bir ortam sağlıyor.

Kiliselerin duvarlarında fresk kalıntıları ve dini semboller görülebiliyor. Kilerlerin büyüklüğü, burada ciddi miktarda yiyecek depolandığını gösteriyor. Yemekhaneler ve mutfak alanları da oldukça geniş. Tatlarin, günlük yaşamın sadece sürdürüldüğü değil, organize edildiği bir yer olmuş.

Tatlarin Yeraltı Şehri’ne giriş ücretsiz. Bu, bütçe dostu gezginler için güzel bir avantaj. Ancak ücretsiz olması, bakım ve restorasyon açısından bazı eksikliklere yol açabiliyor. Yine de temel yapı görülebilir durumda ve gezmeye değer. Acıgöl’den ulaşım kolay, dolmuş veya özel araçla gidebilirsiniz.

İçeride aydınlatma sınırlı olabilir, fener veya telefon ışığı almanız faydalı. Dar geçitler ve alçak tavanlar var ama genel olarak diğer yeraltı şehirlerine göre biraz daha ferah. Tatlarin, kalabalık olmayan, sakin bir yeraltı şehri deneyimi sunuyor. Kapadokya’nın az bilinen yeraltı şehirlerini keşfetmek isteyenler için güzel bir seçenek.

Bunlara da Göz Atabilirsiniz